20 Kasım Pazar günü Hazret-i Fakirullah (Güres) caddesinden geçerken, önlerinde yardım kumbarası olan ve SMA hastası bebek için yardım toplamağa çalışanlara baktım, içim yandı. Merhum Mehmet Akif’in
(YA HAMİYETSİZ OLAYDIM, YA
PARAM OLSA İDİ)
sözleri aklıma düştü. Elimi cüzdanıma attım, içi boş! Aklıma,
(İtibardan tasarruf
olmaz)
diyerek devletin her kademesini lükse boğan, saraylar kurduran, altlarında en lüks arabalarla dolaşan,
(koruma)
adı altında yüzlerce arabadan müteşekkil konvoylarla caka satanları anımsadım. İçimden,
(İTİBARINIZ BATSIN!)
dedim.
O an, 20 Kasım günlerinin Birleşmiş Milletler tarafından
(Çocuk Hakları Günü)
olarak kabul edildiğini anımsadım. Böyle bir günün ihdas edilmesinin amacı, çocuk haklarına dikkatleri çekmektir. 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin ardından her yıl 20 Kasım tarihi, dünya genelinde çocuk haklarının anıldığı özel bir gün olarak tescil edilmiştir.
Türkiye de, Çocuk Hakları Sözleşmesini 14 Eylül 1990 yılında imzaladı ve 23 Aralık 1994'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Çocuk Hakları Sözleşmesi, nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine, etnik kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlayarak yaşama hakkı başta olmak üzere; eksiksiz biçimde gelişme hakkı; zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı; aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma haklarını içermekte. Çocuk hakları sözleşmesine yön veren temel değerler ayrım gözetmeme, çocuğun yararının gözetilmesi, yaşama ve gelişme ile katılım hakkı.
Çocuk Hakları, çocukların dünyaya gelmeleriyle başlayan bir süreçtir. Bebeklik döneminden alarak, kademe-kademe ergenlik çağına ulaşılıncaya kadar, çocukları koruyup, gözetmeyi amaçlar. Özellikle Afrika yanında Ortadoğu ülkelerinde çocuk haklarının önemsenmediği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Türkiye’de bile özellikle kızların çocuk yaşta evlendirildikleri, bu suretle eğitim ve öğretimlerine sekte vurulduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu arada, okullarda olmaları eğitim ve öğretim görmeleri gereken yaşlarda çocukların ağır işlerde çalıştırıldıkları gerçeğiyle karşı karşıyayız. Boyacı, simitçi ve birçok iş yerlerinde çırak olarak çalıştırılan çocukların varlıkları gözler önündedir. Çocukların, dilenci olarak çalıştırıldıkları, sıcak bir yuvada olmak yerine sokaklarda, köprü altlarında yatan çocukların bulunduğu, tinerci, balici ve benzeri kötü alışkanlıklar edinmeleri sonucu hırsızlığa yönlendirildikleri de bilinen gerçeklerdendir.
Muhtelif isimler altında kurulmuş dini dernek ve vakıflara ait yurtlarda bile çocukların taciz edildikleri, istismara uğradıkları gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Hala SMA hastalarına sahip çıkılmayan bir ülkede yaşadığımızın farkında olalım. Çok pahalı bir tedaviyi gerektiren, SMA’lı bebekleri bile sahiplenmeyen bir ülkede, çocuk haklarından bahsetmek abesle iştigaldir.
Sonuç itibarıyla Çocuk Haklarıyla ilgili sözleşme var ama maalesef, uygulanmasında büyük eksiklikler ve aksaklıklar bulunmaktadır. Hele Afrika’da, Ortadoğu ülkelerinde ve Türkiye’de!
20 Kasım Sözleşmesinde ön görülen çocuk haklarının uygulandığı bir Türkiye ve bir dünya dileklerimizle…
MUTLULUĞUN İLÂCI!
Bir istatistiğe göre, mutluluğun reçetesi cahillik gibi sunulmakta!
İstatistikte yer alan rakamlar şöyle:
*Hiç okul okumayanlarda mutluluk oranı %63,5
*İlkokul mezunu olanlarda %62,9,
*Ortaokul mezunlarında %61,4,
*Lise mezunlarında %60,2’dir.
*Yükseköğretim mezunu olanlarda %57,8.’dir.
Doğrusunu isterseniz, bu istatistiki rakamlara itibar etmek lâzım. Hiç okul okumamış olan, kafasına pek bir şeyi takmaz. Bir şeyleri dert edinmez. Zaten kapasitesi buna müsait değil. Kişi okudukça ve aydınlandıkça çevresinde olup bitenlerden daha çok haberdar olur. Haksızlıkları, iltimasları, dengesizlikleri sezer. Bu durum, haliyle mutluluğunu gölgeler.
Toplumlara bakınız, haksızlıklara karşı en çok direniş gösterenler, hep okumuş, kültürlü, tahsilli insanlardır. Cahil insan, olanları normal karşılar, bir yerde
TAKDİR
olarak düşünür ve yorumlamaya bile gerek görmez.
Aydın insan ise, toplumun dertleriyle dertlenir.
(NİÇİN),
(NEDEN)
sorularını sorar. Çünkü, sorgulama kabiliyeti yüksektir. Tahsil hayatında sorularla karşılaşmış, sormuş, sorgulamıştır. Cahil insanın ise sorgulama kapasitesi düşüktür.
Evet, ben bu istatistiğe gerçekten inandım. İnsanların, bilgileri arttıkça, mutsuzluklarının artacağı, hele-hele kendilerini topluma adamış bilgeler için mutsuzluk oranının çok daha yüksek oranda olacağına inancım tamdır.
Bu istatistikten çıkan net bir sonuç var. Cahil kal MUTLU OL!
TAŞLAMA
DÜNYA ÇOCUK HAKLARI
GÜNÜNÜ DE KUTLADIK
ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK
YASAKLANDI(!) BAK ARTIK
ÇOK ÇOCUK DOĞURUNUZ
DENİLİYOR MİLLETE
BESLEYİP, EĞİTMEK VAR
DOĞAN ÇOCUĞU BİR DE
ÇOK ÇOCUK İYİ ELBET
DOYURUP, EĞİTİRSEK
(SALDIM ÇAYIRA MEVLÂM
KAYIRA) DEMEZ İSEK
ÇOCUKLARI İSTİSMAR
ETMEYİN SİYASETE
RAZI OLMAZ GÖNÜLLER
BÖYLE BİR REZALETE
ÇOCUKLAR ÇİÇEK GİBİ
SOLDURMAYIN ONLARI
ÇOK HASAS OLUR BİLİN
GÖNÜL VE DUYGULARI
SIĞINMACI ÇOCUKLAR
VARDIR YÜREKLER YAKAN
ÇOCUK CESETLERİ Mİ
SİZCE KARAYA VURAN
AH ÇOCUKLAR, ÇOCUKLAR
YETİM, ÖKSÜZ ÇOCUKLAR
MEDENİ GEÇİNMEDE
SAĞIR VE KÖR İNSANLAR