Zamanının halifesi, denemek için bir Cuma günü birbirinden ayrı ve habersiz iki erkek çocuğunu huzuruna çağırmış ve:
-Gidin, bana 40 sarıklı öküz getirin!
demiş.
Birbirinden habersiz kardeşlerden yaşça büyük olanı hemen hayvan pazarına gitmiş, kırk bakımlı ve semiz öküz alarak, boynuzlarına birer sarık bağlayıp, sarayın bahçesine götürmüş. Halife babasına durumu iletmiş. Kaldığı odanın penceresinden sarayın bahçesine bakan Halife, için-için hayıflanmış amma, sesini çıkarmamış.
Daha sonra, diğer oğlu gelerek babasına:
-İstediğiniz sarıklı öküzler, sarayın salonunda!
demiş.
Halife, sarayın salonuna geçmiş, bakmış ki teşrifat salonunda kırk sarıklı adam var. Çocuğun nüktesini anlamakla birlikte:
-Bunlar nasıl öküz oluyorlar. Basbayağı adamlar işte!
diye üstelemiş.
Çocuğu, duruma açıklık getirerek:
-Bugün Cuma namazı çıkışında, kapının önünde durdum. Namazdan çıkan cemaat arasında özellikle sarıklı olanları durdurup ‘Bugün Hoca Efendinin hutbesinin konusu neydi’ diye sordum. ‘bilmiyorum’ diyenleri bir kenara topladım. Sayı kırkı bulunca, peşime takıp, saraya getirdim! Bunlardan daha iyi öküz mü olur!
demiş.
Halife, küçük oğlunun bu akıllıca tutumu karşısında, saltanat ve hilafet makamına veliaht olarak atadığını duyurmuş. Babasından sonra hilafete ve saltanata onu geçirmiş.
Bu anekdotu neden anlattığımıza açıklık getirelim. İslam dininde namaz kılmak bilindiği gibi farzdır. Hatta (Namaz dinin direğidir) denilir. Her gün kılınan 5 vakit namazda 2 sabah, 4 öğle, 4 ikindi, 3 akşam, 4 yatsı olmak üzere toplam rekat sayısı 17’dir. Yani, namaz farizasını ifa eden her Müslüman, günde asgari 17 Fatiha okuyor demektir. Peki, şimdi bizim de yetkimiz olsa ve bir gün namaz sonrası camiin kapısının önünde durarak, namazdan çıkan Müslümanlara (her gün asgari 17 defa okuduğun Fatiha-i şerifenin Türkçe mealini biliyor musun) diye sorarsak, acaba yüzde kaçı (evet) cevabını verecektir. İşte işin ayrıntısı buradadır.
(Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu)
buyruğunun hikmeti budur. Şeklen namaz kılmak, ibadetten ziyade geleneğe dönüşmüş bir durumdur. Bunu böyle bilmeli ve her namaz kılanı dini bütün kabul etmemeliyiz. Hatta
Kur’an-ı Kerim’in
mealini biliyor olsa bile, ibadeti
ALLAH
İÇİN
yapmanın esas olduğunu diğer hareketlerinden yola çıkarak ölçüp, biçmeliyiz! İnsanları, ibadetlerinin yanı sıra ahlaklarıyla değerlendirmeli, namaz kılsa, oruç tutsa, hatta zekât veriyor görünse bile hırsıza, arsıza, yolsuza kanmamalıyız! Çevrelerini
ALLAH İLE KANDIRANLARA KARŞI UYANIK OLMALIYIZ!
***
Söz öküzlerden açılmışken, konumuzla ilgili tarihi bir anekdotla yazımızı noktalayalım. Anekdot şöyle:
Lakabı
(ÖKÜZ)
olan bir Paşa varmış. Halk arasında kendisi için
(ÖKÜZ MEHMET PAŞA)
denilirmiş. Kendisinin de bu lakabından haberi varmış. İş bu Mehmet Paşa bir gün maiyet erkânıyla birlikte bir yerlere giderken, geçtikleri yolda bir öküze rastlamışlar. O sırada, öküz de:
-Mööööö!
diye bağırmaz mı.
Bu durum, Paşa’nın
(ÖKÜZ)
lâkabını anımsattığı için maiyet erkânını ister istemez gülümsetmiş. Kendisine
(ÖKÜZ)
lâkabının verilmiş olduğundan haberdar olan Paşa, bu duruma içerleyerek:
-Biliyor musunuz, bu öküz bana ne dedi!
diye sormuş.
Haliyle cevap alamayınca, sorusunun cevabını yine kendisi vermiş:
-Bu öküz diyor ki Paşa, Paşa sen bizdensin, bu eşeklerin arasında ne işin var!
Eşekler arasına düşen öküzlerin vay hallerine!