(ENEL HAK) söylemi ile İslam âliminde derin oluşumlara yol açan HALLÂC-I MANSUR (KADDESALLAHU SIRRIHU) hazretleri, miladi 858 yılında İran’ın Fars eyaletinde bulunan Beyzâ’nın kuzeydoğusundaki Tûr’da dünyaya geldi. Dedesi Mahamma Mecûsî idi. Sonraları anne tarafından Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin neslinden geldiği söylenerek kendisine Ensârî nisbesi verilmiştir. İbnü’n-Nedîm onun, halkının çoğunluğunu Araplar’ın meydana getirdiği Beyzâ’dan olduğunu ifade ettikten sonra babasının mesleğinden dolayı
“HALLÂC”
diye tanındığını söyler. Oğlu Hamd’in anlattığına göre ise insanların gönüllerindeki sırları pamuk gibi atıp altüst ettiğinden
“HALLÂC-I ESRÂR”
unvanını almıştır. Başka bir rivayete göre bir hallâcın dükkânında iken sahibini bir yere göndermiş, dükkânına dönen bu kişi bütün pamukların atıldığını görerek bunu onun kerameti olarak kabul etmiştir.
Bugünkü yorum yazımızda Mansur-u Halaç’la ilgili birkaç hatırlatmada bulunalım istedik. Büyük mutasavvıfların hayatlarını irdeleyenler
HALLÂC-I MANSUR
adını mutlaka duymuşlardır.
(ENEL HAK)
söylemi meşhur olan ve bu söylemi yüzünden hakkında ölüm hükmü verilip taşlanarak öldürülen büyük mutasavvıfın asıl adı
"Ebû’l Moğıt Huseyn
bin Mansûr bin Mehemmed
Beyzâvvî"
idi. Babasının mesleğinden dolayı “Hallâc” lakabını almıştı.
Tahirîler devri İran'ının günümüz Güney Horasan Eyaleti'ne bağlı Nehbendan şehristanının Meyghan Kırsalı'ndaki
"Tûr"
köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi Mahamma Mecûsî, Beyazid Bistâmî'ninki gibi bir Zerdüşt idi. Babası ailesiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr, on iki yaşında burada hafız oldu.
YÜCE ALLAH’IN aşkıyla dolu olduğu bir sırada (ENEL HAK = BEN HAKKIM) dediği için devrin padişahına şikâyet edilmiş, cezaevine konulmuştu.
Hallâc, hapisteyken de aleyhindeki faaliyetler bütün şiddetiyle devam ediyordu. Cezalandırılması yönündeki taleplerin artması üzerine Vezir Hâmid b. Abbas tarafından idam isteğiyle tekrar hakimler heyetinin önüne çıkarıldı. Delillerin yetersiz olduğunu söyleyen hakimler idamı için hüküm vermekten kaçındıklarından mahkeme uzun sürdü. Fakat Vezir Hâmid’in ısrarlı takibi ve baskısı karşısında Mâlikî kadısı Ebû Ömer Muhammed b. Yûsuf el-Ezdî idamına hükmetti. Hanefi kadısı İbn Bühlûl’ün muhalefetine rağmen bu hüküm diğer kadılara ve şahitlere imzalatıldıktan sonra Halife Muktedir-Billâh tarafından tasdik edilince Hallâc, 26 Mart 922 tarihinde Bağdat’ın Bâbüttâk denilen semtinde önce kırbaçlandı; burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi. Başı kesilerek Dicle üzerindeki köprüye dikildi; gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savruldu. Kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırıldı.
Hallâc’ın asıldığı yer zamanla önem kazanmaya, Hak şehidi bir velinin türbesi olarak ziyaret edilmeye başlanmıştır. Vezirliğe yeni tayin edilen Ali b. Mesleme’nin, görevine başlamadan önce Hallâc’ın kabri olarak bilinen yeri ziyaret ederek manevî huzurunda dua edip niyazda bulunması, Abbasî Devleti’nin ondan özür dilemesi ve itibarını iade etmesi anlamına gelmiştir. Hallâc adına burada türbe inşa edilmiştir.
Öldürülmesi sırasında Hallac-ı Mansur’a hakaretler edilerek taşlar atılıyor, o ise kendisine taş atanlara (ah) etmeden gülümseyerek bakıyordu. Bu sırada bir dostu geldi, elinde bir GÜL VARDI. Taş yerine elindeki gülü attı. O zaman Hallac-ı Mansur’un derinden (AH) ettiği duyuldu.
B
unca taş atılırken, hiç (ah) ekmezken,
bir GÜL ATILINCA
neden (ah) ettiği sorulduğunda şu meşhur cevabı verdi:
-Beni avam tarafından atılan taşlar değil, ancak, dostun attığı GÜL YARALAR!
Hallâc’ın idam fetvası dini olmaktan çok siyasi bir karar olup ancak siyasi baskılar ve entrikalar sonucunda çıkarılabilmiştir. Onun büyük bir üne sahip olması, çevresinde çok sayıda mürid toplaması, sarayda ve yüksek rütbeli devlet adamları ve kumandanlar arasında bile taraftar bulması, Zenci Kölelerin İsyanı'na sıcak bakması,
"Mehdi
olduğu ve Abbasiler’e karşı Karmatiler’le gizlice iş birliği yaptığı yolunda söylentiler çıkması devlet adamlarını endişelendirmiş, bu yüzden baskı altında çalıştığı ileri sürülen bir hakimler kurulundan fetva alıp idamı gerçekleştirmişlerdir. Hallac'ın türbesi Bağdat’tadır. Birçok İslam ülkesinde türbeleri vardır. Bunların hepsi makamdır. Yedi adet olduğu söylenen bu türbelere
(Hallac-ı Mansur makamı)
denilmektedir. Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde bulunan türbe de bu yedi makamdan biridir.
Evet, “düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar” deyimi buradan gelir…