İslam dininin özünde
HALİFELİK
diye bir makam var mı, yok mu, konusu sadece günümüzde değil, İslamiyetin her döneminde irdelenmiştir.
Gerçekte, ilk dört halifeden sonra
(Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.
Ali)
halife yoktur. Kendilerine
HALİFE
adı verilen sultanlar vardır. Bunu biz kendiliğimizden uydurmuyoruz.
Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun)
bir hâdis-i şeriflerine dayanarak söylüyoruz. İşte, ilgili hadis-i şerif mealleri:
Sefine (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu
ki:
"Hilâfet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir."
Said İbnu Cumhân dedi ki:
"Sonra ilâve etti: "Hz. Ebû Bekir'in hilâfetine Hz. Ömer'in hilâfetini, Hz. Osman'ın hilâfetine Hz. Ali'nin hilâfetini (radıyallahu anhüm ecmain) ekle (parmaklarınla say) bak!" dedi. Bunları (sayınca hakikaten) otuz yıl bulduk."
Sefine'ye: "Emevîler, hilâfetin kendilerinde (devam ettiğini) zannederler" denmişti, şu cevabı verdi: "Benî'z-Zerkâ yalan söylüyor. Onlar krallardır, hem de en kötü krallar."
Yukarıdaki hadis-i şeriflerin meallerinden de anlaşılacağı gibi, Hazret-i Ali’nin (Kerremallahu vechehü) şahadetlerinden sonra, halifelik kalkmıştır. O’nun yerini alan krallıktır, acı bir saltanattır. Düşünün ki Peygamber evlatlarının katili olan
YEZİD
adlı
MEL’UN
sözde halifelik makamına gelmiştir.
YEZİD’İN BİLE HALİFE UNVANINI KULLANDIĞINI DÜŞÜNÜN
ve bu konuda siz karar verin!
Dört halifeden sonra, hilafet makamına ehil olanlar değil, muktedir olanlar gelmiştir. Halkın dini duygularını sömürerek, saltanatlarını muhkem kılmak için kendilerini
(Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)
olarak empoze eden sözde halifeler, bu sıfatı hep istismar etmiş, tasarruflarına ve uygulamalarına ilahi bir hüküm süsü vermek yolunu seçmişlerdir. Hilafet adının, Müslümanlar üzerindeki etkisini kullanarak, bunu saltanatlarını sürdürmenin en etkili aracı olarak kullanmışlardır.
Tarihe bakın, halifelik denilen makam hep kanla el değiştirmiştir. Savaşlarla, katliamlarla, bir sülaleden bir sülaleye, bir hanedandan, bir hanedana geçmiş, hiçbir zaman İslami ölçüler açısından ehil ve liyakat aranmamıştır. Nitekim, halifelik makamının son hanedanlığı olan Osmanlılar döneminde bile ayyaş, sarhoş, zorba kimlikleriyle öne çıkan birçok Padişah aynı zamanda halife unvanıyla ve
(Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)
olarak kabul görmüştür.
Kendilerine (halife) denilen, gerçekte bu makamın manevi havasını teneffüs dahi etmemiş olanlara bakınız. Gerçek dört halife, İslami tabirle
(HULEFA-İ RAŞİDİN)
döneminden sonra sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Memluklular ve Yavuz Sultan Selimden itibaren Osmanlılar sözde halifelik makamını işgal etmişlerdir. Halifelik, Cumhuriyetin ilk yıllarında çok isabetli bir kararla ilga edilmiştir.
(Halife-i ruyi zemin = Yeryüzünün
halifesi)
unvanını kullanan Osmanlı Padişahları zaman-zaman
CİHAT
ilan ederek, halkı Müslüman olan ülkelerle bile savaşmışlardır.
21.yüzyılda insanlar artık, hiçbir faninin
(Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)
olamayacağını, çok iyi bilmekte, bu gibi safsatalara itibar etmemekte.