Cüneyt Arıtürk

LAİKLİK, DİNSİZLİK Mİ!!

Cüneyt Arıtürk

Laikliği

(DİNSİZLİK)

olarak empoze eden zihniyete karşılık, bu milletin büyük bir çoğunluğu laiklik diyor, laiklik istiyor. Bu durumda, laikliği dinsizlik olarak görenler açısından milletin yüzde sekseni (haşa) dinsiz mi!

Konuyla ilgili yapılan son araştırmalarda milletimizin büyük bir çoğunlukla laiklik prensibini benimsediği ortaya çıkmıştır. Hatta AK Partili olduklarını belirtenlerin yüzde 60’ına yakını, laiklik ilkesini benimsediklerini dile getirmişlerdir. HDP’li olduklarını belirtenler içinde laikliği benimseyenlerin oranları da aşağı yukarı AKP’lilerin oranı kadardır. CHP ve MHP’de ise laikliği benimseyenlerin oranları neredeyse yüzde 90’ları bulmakta.

Laiklik, elbette ve hiçbir anlamda

DİNSİZLİK

DEĞİLDİR

. Laiklik, toplum içinde bulunan bütün bireylerin kendi dinlerini özgürce kullanabilmeleri kuralıdır. Laiklik

(sizin dininiz size, benim dinim bana)

kuralının hayata geçiriliş tarzıdır.

Laiklik camiye giden Müslüman’ın yanında Hıristiyan’ın Kilise’ye, Yahudi’nin Havra’ya, diğer din saliklerinin de kendi mabetlerine gidebilme özgürlükleridir. Dini taassup yüzünden meydana gelen katliamların önüne geçilmesidir.

Laiklik, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Ayrıca; insanların, dini inancına ve vicdan hürriyetine karışılmaması, herkesin din ve inancının gereklerini serbestçe yerine getirebilmesi olarak da tanımlanabilmektedir.

Laiklik, din olgusunun çağdaş bir düzeye getirilmesidir. Din ile ilgili işlerin belli bir düzen haline getirilerek, devletin din ve vicdan hürriyetini tanımasıdır. Kısaca din işleri ile devlet işlerinin ayrı tutulması demektir. Herkesin istediği gibi ibadet etme özgürlüğüdür.

Laiklik bir devletin temelini, hukukunu dine dayandırmaması demektir. Fransa ihtilali ile ilk kez temel hakları bir bütün olarak geçilmesi aşamasına gelinmiş, laiklik dünyaya yayılmaya başlamıştır. Laiklik asla, devletin dine karşı cephe alması demek değildir.

Laiklik, devlet işlerinin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve mantığa göre düzenlenmesi, ancak kimsenin dini inancına ve vicdan hürriyetine karışılmaması demektir.

Kur’an-ı Kerim’in Kafirun Süresi 6. Ayetinde: “Lekum dînukum veliye dîn” buyurulmaktadır. “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır” anlamına gelir.

Ayet-i Kerimenin tümü: “Benim dinim ayrı, sizin dininiz ayrıdır. Ben sizin mabudlarınıza tapanlardan değilim. Siz de benim taptığım tek Allah’a tapmıyorsunuz. Ben sizin mabudlarınıza asla ibâdet edemem. Siz de benim mabuduma ibâdet için hazır değilsiniz. Onun için benim yolum ve sizin yolunuz hiçbir zaman birleşmez” şeklinde tercüme edilmektedir.

Bu ifade, kâfirlere hoş görünmek için değil, gittikleri yolda devam ettikleri sürece onlardan kesinlikle beraat ve ilişki kesmeyi ilan etmek içindir. Aynı zamanda kâfirlerin, din konusunda Allah’ın Resulü ve ona iman edenler ile hiçbir zaman uzlaşmayacağını belirtmeyi ve bu konuda ümitlerini kesmelerini de kapsamaktadır.

Nitekim bu beraat ilanı, bu sureden sonra nâzil olan Mekki surelerde peş peşe tekrarlanmıştır. Bu mânada âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Eğer seni yalanlarlarsa de ki: «Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim.»” (Yûnus 10/41)

“Rasûlüm! Bütün insanlara şunu ilan et: «Ey insanlar! Eğer benim dinimden herhangi bir şüphe içindeyseniz, şunu bilin ki, ben sizin Allah’tan başka taptıklarınıza tapmam. Ben ancak sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Çünkü bana, mü’minlerden olmam emredildi.»” (Yûnus 10/104)

“De ki: «Bizim işlediğimiz herhangi bir suçtan siz sorguya çekilecek değilsiniz; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz.» De ki: «Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda en doğru bir şekilde hükmünü verecektir. Çünkü O, hükmünü adâletle verip gerçeği ortaya çıkaran ve her şeyi hakkiyle bilendir.»” (Sebe’ 34/25-26)

Aynı üslup Medine döneminde de devam etmiştir:

“İbrâhim’de ve beraberindeki mü’minlerde sizin için uyulması gereken güzel bir örnek vardır. Onlar putperest kavimlerine şöyle demişlerdi: «Biz kesinlikle sizden de sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan da uzağız. Sizi ve bâtıl dininizi reddediyoruz. Sizinle bizim aramıza, siz sadece tek olan Allah’a iman edinceye kadar sürüp gidecek bir düşmanlık ve nefret girmiş bulunmaktadır.» Ancak İbrâhim’in babasına söylediği: «Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim; ancak Allah’tan gelecek bir azabı senden savmam da mümkün değil» demesi örnek olmaz! Onlar şöyle dua ederlerdi: «Rabbimiz! Yalnızca sana güvenip dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır!»” (Mümtehene 60/4)

Kur’ân-ı Kerîm’in bu beyânları ve “Artık sizin dininiz size, benim dinim bana!” (Kâfirûn 109/6) ifadesinin mânası, “siz kendi dininize devam edin, ben de kendi dinime devam edeyim” değildir. Aslında maksat, bütün insanları tevhid dinine ve “De ki: «Ben, her türlü şirk ve gösterişten uzak durup taat ve ibâdetimi yalnız Allah’a has kılarak sadece O’na kulluk ederim.»” (Zümer 39/14) âyetinde ifade buyrulduğu gibi tek olan Allah’a ihlasla kulluğa davettir.

Ancak, (dinde zorlama yoktur) hükmünü de bilmek gerekir. İşte, lâiklik de (Dinde zorlama yoktur) hükmünden kaynaklanan bir durumdur.

HARUN’LAR VE KARUN’LAR!!!

Harun ve Karun’un adlarını mutlaka  duymuşsunuzdur. Kur’an-ı Kerim’in birçok âyet-i kerimelerinde bu isimlerden bahsedilir. Tabii, bahsedilmesi örnek olması açısındandır. Harun, dürüstlüğün sembolüdür. Karun ise debdebenin, küfrün ve şatafatın. Harun’lar hep mütevazi ve mütevekkil, Karun’lar ise muhteris tipleri temsil ederler. Her ne hikmetse, günümüz dünyasında da Karun’lar hep Yahudi ırkına mensup olanlardır.

Gelin, Karun’la ilgili ayet-i kerimelerden bazılarının meallerini sunarak günümüz dünyasında gerçeklere bir göz atalım:

*“Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez."

*“Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."

*“Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.”

*“Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.”

Evet, Kur’an-ı Kerim’de günümüz Karunları için de geçerli yapılan tanımalardan bazılarının meali alileri böyledir.

Günümüz dünyasında halen hayatta olan 9 kişinin serveti 572 milyar Dolar’ı bulurken, en yoksul 3.5 milyar kişinin sahip olduğu varlıkların toplamı 409 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Yani, 9 Karun’un serveti, 3,5 milyar kişinin varlığının toplamından bile çok daha yüksekti.

Peki, günümüz dünyasının bu Karun’ları kimlerdir:

ABD'li e-ticaret devi Amazon'un kurucusu Jeff Bezos, 90.2 milyar dolarlık servetiyle

dünyanın en zengin kişisi olurken, diğer Karunlar şöyle sıralanıyorlar: İspanyalı işadamı ve Zara'nın sahibi

Amancio Ortega

83,1 milyar dolarlık servetiyle sıralamada ikinci sırada.

Bill Gates

75 milyar dolarlık servetiyle üçüncü, ABD'li yatırımcı

Warren Buffett

74,4 milyar dolarlık servetiyle dördüncü, Facebook kurucusu

Mark Zuckerberg

de 72.3 milyar dolarlık net varlığıyla beşinci sırada yer alıyor.

Carlos Slim

Helu

’nun serveti 50 milyar dolar.

Jeff Bezos

45.3 milyar dolar,

Larry Ellison

43.6 milyar dolar ve

Michael Bloomberg

40 milyar dolarlık servete sahip.

Dünyanın en zenginlerine

(KARUNLARINA)

bakıyoruz, Aralarında bir tek Müslüman yok. Hepsi gayrimüslim ve çoğunluğu

YAHUDİ.

Yani, her ne hikmetse KARUNLAR HEP YAHUDİ MİLLETİNDEN ÇIKIYORLAR.

Dünya hâkimiyetinin, gerçekte Yahudilerin elinde olmasının en önemli sebebi bu olsa gerek…

Yazarın Diğer Yazıları