Cüneyt Arıtürk

ŞEHRİMİZDEKİ İNEKLERE, ÖKÜZLERE NE OLDU!!!    

Cüneyt Arıtürk

Bir zamanlar Şehrimiz sözün tam anlamıyla

İNEKLERİN VE ÖKÜZLERİN

istilası altındaydı. Her köşe başında ve özellikle çöp konteynırlarının konulduğu her alanda başıboş gezen inekler, öküzler olurdu. İş bu hayvanlar, konteynırların önlerinde durmakla yetinmez, koca kafalarını içlerine sokarak içlerine boşaltılmış olan çöp poşetleri ortalıklara saçar, kendilerine yarayacak yiyecek artıkları varsa yerlerdi.

Şehir içinde başıboş gezen, çöp konteynırlarını devirerek ortalığı çöplük alanlara dönüştüren bu hayvanlara öylesine alışmıştık ki, kendimizi ineklerin kutsal sayıldıkları Hindistan’ın bir şehrinde gibi hissetmeğe başlamıştık. Peki artık şehrimizin bir sembolü hükmünde olan  ineklere, öküzlere ne oldu da, ortalıkta görünmüyorlar. Bunun iki temel sebebi var. Ya bu hayvanları beslemekle geçinenler, artık bu işte kâr olmadığını görüp, hayvan besiciliğini bıraktılar. Ya da, son yıllarda belediye yönetimleri, konu üzerinde hassasiyet gösterip başıboş hayvanlarla ciddi bir mücadele içine girdiler. Hayvan sahipleri de ineklerini, öküzlerini ağıllara çekmek zorunda bırakıldılar.

Biliyor musunuz, Hindistan’da Hindu dediğimiz insanlar inekleri neden kutsal sayarlar. Dünyada en çok büyükbaş hayvana sahip ülke olan Hindistan halkı neden bu önemli kaynaktan yararlanmaz. Konuyu araştıracak olursak Hinduluğun başlangıcından itibaren Hindistan'da en kutsal hayvan inek olarak görüldüğünü öğrenmiş olacağız.

Hindistan'da istemeyerek bile olsa bir ineği öldürmek büyük bir günah sayıldığı için inekler, cadde ve sokaklarda istediği gibi dolaşır, yaya kaldırımlarında güneşlenir, tapınaklara girer çıkar. Kimse onlara ilişmez, hatta saygıyla selamlar. Bu yüzden sokaklarda sıcaktan bunalmış, zayıf ineklere rastlamak doğaldır.

Toplumun büyük bir kesimi açlık sınırında yaşarken ineklere gösterilen bu ayrıcalık dışarıdan gelenlere anlamsız görünebilir fakat bunun ardında sadece dinsel inançlar yoktur. Bunun ardında aynı zamanda hayati gıda maddelerini koruma içgüdüsü de vardır. İneğin önemi, beş ürünü insanlığın yararına sunmasındadır.  Hindular, inekleri kesip etlerini yemezler ama sütlerini, peynirlerini ve tereyağını kullanırlar. Dışkılarını tezek yapıp yakacak olarak kullanmak yanında, gübre olarak değerlendirirler. İneklerin idrarını ise tedavi amaçlı kullanırlar.  Yani bu  mükemmel hayvanı kesip bir kerede etini yemek yerine ürünlerinden daha uzun sürede ve pek çok insan tarafından faydalanılabilir düşüncesi ile inek kutsanmıştır. Hinduların inanışında İneği kesmek de öldürmekle eşitti.

Hindistan nüfusunun çoğunluğu olan Hinduluk belirli bir kurucusu olmayan bir dindir. 'Veda' isimli ilaheler ve şiirleri esas alır. Çeşitli ırktan ve kültürlerden insanların dinsel inanç ve uygulamalarını içinde barındırır. Çok tanrılı, karmaşık bir dindir ama sürekliliği vardır.

Milattan önce 1500 yıllarına kadar giden Hindu dininde birçok Tanrıya tapılır fakat en üstteki ilahi güç olan Brahman'a ulaşmak çok zor olduğundan bu, ancak rahiplerin yapabilecekleri bir iştir. Bu yüzden sıradan insanların tapabilecekleri ikincil Tanrılar da bulunur. Hindular bütün canlıların ruhları olduğuna inanır.

Ölümden sonra tekrar dünyaya gelindiğine, yani reenkarnasyona inanan Hindular, bir önceki hayatını uygunsuz geçiren bir ruhun, hayvan vücudu içinde yeniden doğabileceğine de inanır. Birçoğu bu sebeple sadece bitkisel besinlerle beslenir ve bütün hayvanlara büyük saygı gösterir.

Tarih boyunca, gerek 'kast' denilen hiyerarşik sınıfsal yapı içinde olsun, gerekse geniş alana yayılmış nüfus içinde olsun ineklere davranış şeklinin değişiklik gösterdiği görülür. İneklerin Tanrılara kurban edildiği de olmuştur fakat Hint yarımadasında doğması ve bütün Asya'ya yayılmasına rağmen Hindistan'da pek gelişemeyen Budacılığın yarattığı etki ile hayvanları kurban etmenin vahşice olduğu düşüncesi önem kazandığı için tüm hayvanların öldürülmesi yasaklanmıştır. Bu zamanlarda tüm canlılara gösterilen saygı öyle artmıştır ki, meyve kurtları bile meyveler yenilmeden önce çıkartılıp azat edilirdi fakat tüm bölgeye yayılan bu vejetaryenlik, sonraları yine azaldı, keçi ve balık yenilmeye başlansa da inek ise ayrıcalıklı yerini her zaman korumaya devam etti.

I857'de bölgedeki İngilizler tüfeklerinin namlularını bir yağ ile siliyordu ve Hindular tarafından buna büyük tepki gösterildi çünkü kullanılan yağın ineklerden elde edildiği düşünülüyordu fakat İngilizler bunun domuz yağı olduğunu açıklayınca tepki bu defa da Müslümanlardan geldi. İki toplum ilk defa beraber aynı şeye tepki gösteriyordu.

Hinduizm'in en belirgin yönü, toplumu kastlara bölmesi ve insanları sınıflara ayırmasıdır:

Brahmanlar (rahipler, din adamları)

Kşatriya (hükümdar sülalesi ve savaşçılar)

Vaisya (tüccar, esnaf, çiftçi)

Sudra (işçiler)

Kastlar arasındaki ilişkilerin sınırlı olduğu kast sisteminde bir de kast sistemine dahil edilmeyen paryalar (dokunulmazlar) vardır. Örneğin ancak aynı kasttan insanlar evlenebilir veya birlikte yemek yiyebilir.

Hinduizm'de inekler uğurlu ve kutsal sayıldığı için de saygı görür çünkü tüm kainatın anası olan Devi'nin yani Tanrıçanın sembolü sayılırlar ve Hindularda Tanrı sayısı akıl almaz derecede çoktur. Tanrı Brahma'nın dünyayı meydana getirdiğine inanıldığı için ineklere tapıyorlar diyemeyiz.

Evet, bir zamanlar Şehrimiz de İNEKLERE DOKUNULMAZLIK AÇISINDAN tıpkı bir Hindu şehrini andırıyordu. Şimdi, ortalıklarda bu hayvanları görmemek konusuna sevinelim mi, üzülelim mi, doğrusu pek kestiremiyor ve soruyoruz. Şehrimizdeki İNEKLERE, ÖKÜZLERE NE OLDU!!!

Yazarın Diğer Yazıları