Cüneyt Arıtürk

YALAN YERE YEMİN ETMEK!

Cüneyt Arıtürk

Yemin, insan hayatında çok önemli bir kavramdır. Dünya kurulduğundan ve insan yaratıldığından beri

YEMİN

vardır. Hatta

ATAİST

denilen Tanrıtanımazlar bile

YEMİN

ederler. Tanrıtanımazların yeminleri

NAMUS VE ŞEREFLERİ ÜZERİNEDİR.

Yemin, öylesine önemli bir kuraldır ki cumhurbaşkanı seçilenler, milletvekili olanlar, askerler, hâkimler, savcılar, doktorlar, polisler,   öğretmenler, memurlar ve diğer birçok kamu görevlileri ancak yemin ettirildikten sonra görevlerine başlatılırlar. Hatta teokrasiyle idare edilen ülkelerde krallar bile yemin ettirilirler.

Gazeteci olarak, zaman-zaman düzenlenen birçok yemin törenlerine katıldık. Yapılan yeminleri tüylerimiz diken-diken olarak dinledik. Laik bir ülke olan Türkiye’de yemin genelde

NAMUS

VE ŞEREF

üzerine yapılır. Kimileri, namus ve şeref üzerine yapılan yeminleri küçümseyebilirler. Bizce, namus ve şeref üzerine yapılan yeminleri küçümseyenler

NAMUSUZ VE ŞEREFSİZ OLANLARDIR.

Bazı aklı evveller,

ALLAH ADINA YAPILMAMIŞ BİR YEMİNİN (YOK) HÜKMÜNDE OLDUĞUNU İDDİA

EDERLER!

Oysa gerçek bunun tam tersidir. Allah adına yapılsın yapılmasın, dini açıdan bütün yeminler geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’deki açık hükümler ve konuyla ilgili hadis-i şerifler bunun ispatıdır. İşte sözünde durmak ve vadini yerine getirmekle ilgili ayet ve hadislerden bazılarının mealleri:

*“Verdiğiniz sözü ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”

İsrâ sûresi (17), 34

*“Ey iman edenler! Akidlerin gereğini yerine getiriniz.” Mâide sûresi (5), 1

Antlaşma ve akidleşme ifadeleri bize iki sözümüzü ve va’dimizi hatırlatmaktadır. Bunlardan biri Allah ile yaptığımız antlaşma, diğeri de insanlarla yaptığımız akidleşmedir. Yukarıdaki Ayetler, bütün antlaşma ve akitleşmeleri içine alacak kapsamdadır.

*“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir kusur ve kabahattır.” Saf sûresi (61), 2-3

İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla taban tabana zıttır. Çünkü Allah Teâlâ insanı bu kabil sapmalardan uzak olarak yaratmıştır.

Konuşma özelliği sadece insanda vardır. Bu sebeple insan doğruları konuşmak zorundadır. Sözleriyle doğruları değil de gerçek dışı hususları dile getirirse, kendisine verilen özelliğe ihanet etmiş, insanlıktan uzaklaşmış, şeytanın  özelliğini benimseyerek ona yaklaşmış olur.

Verdiği sözde durmamak, antlaşmalara uymamak da aynen böyledir. Zira bunun yalancılıktan farkı yoktur. İnsan, yaratılışına uygun olan doğruluktan uzaklaştığı ölçüde imanından fire verir. Bu sebeple verilen sözlere, yapılan antlaşma ve akitleşmelere titizlikle uymak gerekir.

İşte konuyla ilgili hadis-i şerif mealleri:

*Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “Münâfığın alâmeti üçtür:

Konuşunca yalan söyler.

Söz verince sözünde durmaz.

Yine Peygamber Efendimiz buyurdular ki:

*“Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimsede bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri var demektir. O dört huya sahip olan kimse:

Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder.

Konuşunca yalan söyler.

Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz.

Düşmanlık yapınca da aşırı gider.”

ANEKDOT

Cami imamı, mahallenin Bekri Mustafa’sını sözde içmeye tövbe ettirmiş ve bir daha içmeyeceğine dair söz almıştı. Bir gün baktı ki, kendisine söz vermiş olan Bektaşi meşrep yine zil zurna sarhoş.

Yanına çağırarak azarlamış:

-Hani, bir daha içmeyeceğine ant içmiştin!

Bektaşi meşrep Siirtli cevap vermiş:

-Hoca efendi biz fakir insanlarız. Rakı bulunca rakı, rakı bulamayınca ANT İÇERİZ.

Bektaşi meşrep sarhoşlar gibi

ANT’LARINI UNUTANLARA DUYURULUR!

Yazarın Diğer Yazıları