Türkiye denilince akla ilk gelen Mustafa Kemal ATATÜRK’TÜR. Atatürk denilince de akla ilk gelen elbette, Türkiye’dir. Yani Türkiye ve Atatürk özdeşleşmişlerdir. Ne Türkiye’yi Atatürk olmadan, ne de Atatürk’ü Türkiye olmadan düşünemeyiz.
Bunun için de ülkemizle ilgili bütün dünyada yaygın olan deyim
(ATATÜRK’ÜN TÜRKİYESİ)
şeklindedir.
Türkiye, hiçbir zaman ne İnönü’nün, ne Bayar’ın, ne Gürsel’in ne bir başkasının Türkiye’si olmadı, olmayacak da. Atatürk’ün Türkiye’si olmaktan çıkacak olursa, zaten o zaman Türkiye adında bir devlet de kalmayacak demektir.
Türkiye’nin fabrika ayarları, Atatürk Türkiye’sinin fabrika ayarlarıdır. Bu ayarlarla oynamaya, bozmaya kalkışmak, Türkiye Cumhuriyetini bölmek, parçalamak olur. Bir şekilde bu ülkeyi yönetmek sorumluluğunu yükümlenenlerin bu hususa, bu ince çizgiyi dikkat etmeleri gerekir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin fabrika ayarlarını bozarsanız, ortada TÜRKİYE diye bir devlet kalmaz. Bir bölümü Kürdistan, bir bölümü Ermenistan, bir bölümü Lazistan, bir bölümü Arabistan vesaire olur.
(Yurtta sulh, cihanda sulh)
vecizesiyle kurduğu cumhuriyetin rotasını belirleyerek, lâiklik ilkesiyle iç barışı perçinleyen Mustafa Kemal ATATÜRK, LOZAN antlaşmasıyla da cihanda barışı tesis etmiştir. Yurtta barış isteniyorsa, bunun sigortası LÂİKLİKTİR. Dünyada barış içinde yaşamamızın garantisi ise Türkiye Cumhuriyetinin TAPU SENEDİ HÜKMÜNDE LOZAN ANTLAŞMASIDIR. Bu iki konudan asla taviz verilmemeli, asla tartışmaya açılmamalıdır. Laiklik giderse, iç barış tehlikeye düşer. Lozan tartışmaya açılırsa, dış barış yara alır. Bu açıdan, ne laikliği ne de Lozan’ı asla tartışmaya açmayalım. Bu iki hassas konuyu asla kaşımayalım.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN şu ileri görüşlülüğüne bakınız. 30 Ağustos 1925 tarihinde irat ettiği meşhur Kastamonu nutkunda söylediği “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir. Rüesayı tarikat bu dediğim hakikati bütün vüzuhiyle idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapayacak, müritlerinin artık vasılı rüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir. Arkadaşlar; huzurunuzda muvacehei millete beyanı teşekkür ederken hissettiğim ve gördüğüm hususatı olduğu gibi söylemeyi tarih ve vicdan karşısında vazife bilirim” şeklindeki sözleri ne kadar isabetli olmuştur.
Düşünebiliyor musunuz, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan FETHULLAH GÜLEN adlı bir MECZUP Türkiye’yi ne hallere düşürmüştür.
Evet, Türkiye Cumhuriyeti ATATÜRK’ÜN TÜRKİYESİ’DİR. Atatürk’ün Türkiye’si olmaktan çıkarırsanız, ortada TÜRKİYE diye bir devlet de kalmaz…
Olmasına imkân ve ihtimal yok ya! Ama 30 Ağustos Zafer Bayramının Yıldönümünde ATATÜRK KALKSA DA GELSE ve Türkiye’nin bugünlerini görse acaba bize ne derdi! O büyük önderin yerine kendimizi koymak haddimiz değil amma, kendimize göre diyeceklerini şöyle bir zihnimizden geçirdik.
*Ben size sorunsuz bir Vatan armağan ettim. Siz bu ülkeyi sorunlar yumağı haline getirdiniz!
*Ben size (Yurtta Sulh, Cihanda Sulh) dedim. Siz Yurtta savaş, dünyada savaş peşine düştünüz!
*Ben size Laik bir Cumhuriyet armağan ettim. Siz, laikliği önemsemediniz. Yine din işleriyle devlet işlerini karıştırdınız! Dini, siyasete alet ettiniz!
*Ben size İstikbal Göklerdedir, dedim. Siz istikbali köklerde aradınız!
*Ben size (Türk, öğün, çalış, güven) dedim! Siz, Türklüğü kazıdınız!
*Ben size (Hayatta en hakiki mürşit ilimdir) dedim. Siz hayatta en hakiki ilim CEMAATÇİLİK, TARİKATÇILIKTIR DEDİNİZ!
*Ben size (Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. en doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.) Dedim, siz FETÖCÜ, ACZİMENDİCİ, IŞİDÇİ oldunuz!
*Ben size işi ehline verin dedim. Siz işleri na ehillere verdiniz!
*Ben size (Adalet mülkün temelidir) dedim. Siz, adaletin içine ettiniz!
*Ben size (Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir) dedim. Siz tek adama indirgediniz!
*Ben size (Ne mutlu Türküm diyene) dedim. Siz, üzerinde bu sözlerimin yazılı olduğu tabelaları indirdiniz!
*Ben size (Küçüklerinizi koruyun, büyüklerinizi sayın) dedim. Siz küçükleri ezdiniz, büyükleri küçümsediniz!
Evet, Mustafa Kemal ATATÜRK kalksa ve bugünkü ortamı görse, mutlaka bir kere daha kahrından ölürdü.
Nur içinde yat, büyük ATATÜRK!