Türkiye’de, Cumhuriyetle sağlanan kazanımlar, sözün tam anlamıyla hedef tahtasında! Hemen her gün Cumhuriyete ait kazanımların nasıl heder edildiklerine şahit oluyoruz.
Atatürk’ün en önemli devrimi saltanatın kaldırılmasıdır. Ancak, saltanatı geri getirmek hesaplarına gelmez. Çünkü o zaman, kurdukları saltanat yıkılır!
Kendilerine göre bir cumhuriyet olsun istiyorlar. Ortadoğu ülkelerindeki rejimlere benzer, rejimlerin kurulmasını arzuluyorlar. Bunun için, yargı müesseselerini yaz-boz tahtasına çevirdiler!
1924 yılında kaldırılan Halifeliği getirebilseler, getirecekler amma, vakit henüz erken! En gıcık oldukları kanun ise, muhakkak ki, medeni kanundur.
Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması yerine şimdi bunların muteber hale getirilmesi durumu var. (Kanaat Önderleri!) adı altında sık-sık göreve davet edilen kesim, aslında tarikatların, cemaatlerin liderleri konumunda olanlardır.
Laikliğin zaten ırzına geçilmiş vaziyette. Kadınlar, tekrar ikinci sınıf vatandaş olmak üzere. Onlara biçilen tek görev asgari 3, azami artık
ALLAH NE
VERDİYSE
çocuk doğurmak ve yetiştirmek.
Şapka ve kıyafet kanunu çoktan rafa kaldırılmış bulunuyor. Şimdi makbul olanlar, sarıklılar ve takkeliler!
Neredeyse eski takvime, eski saate dönüş yapılacak. Hesaplarına geldiği yerde Hicri, hesaplarına geldiği yerde miladi takvimi uygulamak istiyorlar!
Eğitim ve öğretimde 80 yıl başarıyla uygulanan 3+3+4 formülü yerine 4+4+4 formülü getirildi. Milli Eğitim sistemi 17 defa değiştirildi, hala rayına oturtulmadı. Harf inkılâbı tartışılıyor. Felsefe dili olmayan(!) Türkçenin yerine, Osmanlıca geri getirilmek isteniyor.
(Bir gün kalkıp baktık ki, okuma yazma bilmez hale getirilmişiz!) diyenler, o yıllarda okur-yazar sayısının sadece yüzde 3 oranında olduğunu bilmezden geliyorlar. Yapılan harf devrimi sayesinde okur-yazar oranının yüzde 95’e yükseldiğini de görmezden geliyorlar.
Bu konuda, söylenecek daha çok söz var amma, (anlayana sivrisinek saz, anlamayana sazı soksan az!)