25 Haziran 1950’de başlayan KORE SAVAŞLARI 27 Temmuz 1953’te sona ermişti.
Türkiye, 26 Kasım 1950 günü
KORE
SAVAŞLARINA
katılmıştı. Daha doğrusu, Sovyetlerin bazı tacizlerine karşı bu yolu seçmek mecburiyetinde bırakılmıştı.
(NATO Kafa, Mermer kafa)
şeklinde kullanılan bir deyim vardır. Birisine bir şeyi on defa anlattığınız halde yine anlamazsa, durumunu bu deyimle açıklarsınız. Türkiye, 1950’de NATO’YA girmek için müracaat etmiş, KORE’YE asker göndermesinden sonra 1951 yılında NATO’YA ALINMIŞTI. NATO’nun açılımı
“Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü”dür. İkinci Dünya Savaşı sonunda Dünya iki kutba ayrılmıştı. Bunlar başını ABD’nin çektiği NATO, diğeri de Sovyetler Birliğinin başını çektiği komünist bloktu.
İsmet İnönü, çok isabetli bir dış politika uygulayarak Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşına sokmamıştı. Bilahare bu konuda tenkitte bulunanlara
“Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım”
şeklinde tarihe not düşmüştü. İkinci Dünya Savaşından sonra, yeni bir tehlike belirmişti. Bu da Sovyetler Birliği tehlikesiydi. Demokrasi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu ilkelerin, komünist bir ideoloji altında sürdürülmesi imkânsızdı. Sovyetler Birliği ise Türkiye’den toprak talebinde bulunmağa başlamıştı. Kars’ı ve Ardahan’ı istemek yanında Boğazlar üzerinde hak iddia etmekteydi. Bu durum, Türkiye’yi bir seçim yapmağa zorladı. SSCB’nin karşısında tek güç olan
NATO’ya
girmek için başvurdu.
Washington Antlaşması’na göre NATO ülkelerine yönelik herhangi bir saldırıya karşı üye ülkeler beraber hareket edecek ve beraber mücadele edeceklerdi.
Türkiye NATO’ya girerse, SSCB’nin istemlerinden çıkış yolu bulacaktı. NATO, önce Türkiye’yi kabul etmedi.
KORE
Savaşı
çıkınca, Türkiye Birleşmiş Milletlerin asker talebini kabul etti.
4500 kişiden oluşan Şimal Yıldızı isimli tugayını Kore’de kurulan Birleşmiş Milletler ordusu emrine verdi. Türkiye’nin amacı kendisini NATO’ya kabul ettirmekti. Kore savaşına katılan Tugayımız
721 şehit, 175
kayıp, 2147 yaralı ve 234 esir vermişti.
İşte, ancak bu kayıplardan sonra, Türkiye’nin
NATO’ya
kabulü gerçekleşti. Ancak, iş bununla da bitmedi.
(Elini veren, kolunu kaptırır)
misali Amerika’nın NATO çatısı altında Türkiye sınırları içinde üs kurmasına ve asker bulundurmasına izin verildi. 1960’lı yıllara gelindiğinde bu üslerin sayısı 100′ü geçmişti. Böylece 1922 yılında Kurtuluş Savaşı’yla kovduğumuz emperyalizm, bu dönemden sonra Türkiye’yi yeniden sarmaya başladı.
Türkiye, Kore Savaşına asker göndermekle bu savaşa müdahil olmuş, bu savaşta binlerce kilometre uzakta kahraman Mehmetçiklerimiz şehit düşmüştür.
Savaşların gerçek boyutları yanında, efsanevi boyutlarının olduğu da bilinen bir gerçektir. Tarihin derinliklerine gidildiğinde, bütün önemli savaşlar için efsaneler anlatıldığı görülecektir. İşin gerçeği şu ki, savaşların efsaneler bölümü, her zaman için gerçeklerden çok daha ilgi çekicidir. Çünkü toplumların, efsanelere ihtiyaçları vardır. Tarihin bilindiği ilk yıllardan, 21. Asra girerken bile savaşların efsanevi tarafları hep olmuştur. Olmağa devam edecektir.
Kore Savaşlarının gerçekleştiği yıllara ait efsaneler de hala anlatılır. O yıllarda da, yöremizin
EVLİYA
olarak nitelendirilen bazı zatlarının savaşa katılmak için
TAYYİ MEKANLA (mekanı dürerek)
Kore’ye gittikleri, askerlerimizle birlikte savaşa katıldıkları hep anlatılmıştır.
Kahramanlıklarımızın simgelerinden biri olan Çanakkale Zaferiyle ilgili anlatılan o kadar çok efsane var ki, bunlar toplanıp bir araya getirilirse, inanın başlı başına bir kitap olurlar.
MESELA, GÖREVLENDİRİLMİŞ MELEKLERİN YEŞİL SARIKLARIYLA ÇANAKKALE SAVAŞLARINA KATILDIKLARI HEP ANLATILMIŞTIR.
Birinci Cihan Savaşında topraklarımızı işgal ederek Bitlis’e kadar gelmiş olan Rus Askerlerinin, Siirt sınırlarında
DELİKLİTAŞA
ulaştıkları zaman
DERVİŞ
HASAN
adlı Siirtli bir evliyanın
(ALLAH DOSTU)
Siirt’ten attığı taşın Komutanlarının başına çarparak ölmesine yol açması sayesinde aralarına kargaşa düşerek dönmek zorunda kaldıkları da anlatılan efsanelerden biridir! Oysa tarihi gerçekler ışığında biliyoruz ki, Rus askerlerinin ülkelerine geri çekilmelerinin sebebi, Rusya’da başlayan Bolşevik isyanıdır.
Kıbrıs Barış Harekâtı yıllarında ise Kıbrıs’ı bombalamaya giden bir uçağımızın yakıtının bittiği sırada, Siirtli bir evliyanın pilotun yanına peyda olduğu, duasının bereketiyle uçağın yakıtının ful hale getirdiği ve benzeri efsaneleri çok duyduk, çok işittik!
İşin gerçeği şu ki, bütün milletler, tarihi gerçeklerden çok efsanelere inanıyorlar. Bu efsaneler, bir yerde insanlarımıza manevi bir doyumluluk vermektedir. Şu anekdotu aklımızdan çıkarmayalım.
Şeyh Efendi’nin birine sormuşlar:
-Şeyh Hazretleri, sizin için (kuş gibi kanatlanıp, uçuyor!) diyorlar, ne dersiniz?
Şeyh Efendi samimiyetle cevap vermiş:
-Bizim uçtuğumuz falan yok! Müritlerimiz bizi uçuruyorlardır!
Türkiye, NATO üyesi ama hep ikinci sınıf üye muamelesi görmekte. Çünkü NATO’ya dahil tek Müslüman ülke. Türkiye’nin sınırında bir terör örgütü oluşturmak isteyen ülkelerin başında ABD gelmekte. Sözde Türkiye’nin yanında yer alması gereken ABD’nin, amacı Türkiye’yi bölmek olan PKK uzantısı YPG’ye tırlar dolusu silahlar verdiği, üstelik istihbarat temin ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yani, bizim NATO’DA duruşumuzun hiçbir anlamı kalmamıştır.
Büyük Ortadoğu Projesiyle ABD, Türkiye’yi bölmek
istiyor. Bunun böyle olduğu açıktır.
NATO KAFA, MERMER KAFA OLANLARA VE HALA BU KONUDA AKILLARI BASMAYANLARA ANIMSATIRIZ.
Dinimizin bir kuralını anımsatarak yazımızı noktalayalım. Mucizeleri ancak Peygamberler (cümlesine salat ve selam olsan) gösterir.
Son Peygamber HAZRET-İ MUHAMMED (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun)
olduğuna ve artık peygamber gelmeyeceğine göre, mucizeler devri de kapanmış demektir. Efsanelere inanmak isteyenler, varsın yine de inansınlar!!!