Fatih Arıtürk

YİNE 24 NİSAN SENDROMU

Fatih Arıtürk

624 yıl, 3 kıta, beş milyon iki yüz bin kilometre yüz ölçüm, 26 milyon insan ve bunlar içerisinde yaşayan azınlıkların hakkının korunduğu büyük bir imparatorlukta asimilasyona uğramadan kendi dinini ve dilini rahatlıkla konuşan, kimsenin kendilerini rahatsız etmeden yaşanılan bir hayatın gerçekleriydi azınlıklar..Öyle ki, içlerinden büyük hizmetleri olanlara önemli görevler verilmiş, Osmanlıya çeşitli hizmetlerde bulunmuşlardır.. Misal, Mimar Sinan gibi değerli insanlar devşirme olmasına rağmen bugün yapıtları sanat eseri olarak durmaktadır.. Şimdi ne alaka, bu Ermeni yazısı nereden çıktı diyeceksiniz.. Koronavirus varken ne alaka.. Evet, alakası şu; Ne yazık ki bu yaşa kadar her sene Nisan ayı gelince sözde Ermeni soykırımının iddiası gündeme gelir.. Taa ki 24 Nisan geçene kadar.. Biz aile olarak Siirt’ten geldikten sonra İstanbul Fatih’e yerleştik, rahmetli babam terlikçilik yapardı, rahmetli Naif amcam ile birlikte işyerimiz Gedikpaşa ve Beyazıt civarındaydı bilenler bilir. Ermenilerin nüfus olarak yoğunlukta olduğu bir yerdi ve benim çocukluğum ve gençliğimde birçok Ermeni arkadaşım vardı.. Seco, Diran, Dikran, Hirac, Varujan ve ilk kız arkadaşım Jaklin..

Bizler, birbirimize hiç sormazdık Ermeni ne demek, Rum ne demek diye hepsi  arkadaşlarımızdı.. Onlar Ramazan ayında bizimle birlikte iftar ederler, cenazemiz olduğunda bizlere taziyeye gelir başsağlığı dilerlerdi.. Bizler de öyleydik, paskalyada ekmeklerini yer, kırmızı yumurta tokuştururduk ve hiç bir zaman birbirimiz hakkında hakarette bulunmazdık.. Bir keresinde ben Müslüman arkadaşlarımla birlikte Cuma namazına gidecektik, Varujan, dışarıda bekleyecek ve sonra da Beşiktaş maçına gidecektik. O zamanlar maçlara bir gün önceden gidilir, gece bilet kuyruğuna girilirdi.. Kaç saat kadar hutbede hocayı dinlerken, Varujan geldi ve camide yanımıza oturdu, ne oldu oğlum dediğimde, sıkıldım oğlum Allah benim de Allah'ım değil mi? demişti.. Böyle büyüdük, çünkü biz atalarımızdan böyle görmüştük.. Bizim atalarımız asimilasyon yapmadıkları gibi, kimsenin dinini de engellememişti.. Eğer Osmanlı bunu yapsaydı 624 sene dünyaya hükmeden insanlar için bunu yapmak çok güç olmasa gerek! tıpkı Fransız ve İngilizlerin yaptığı gibi, Fransızların Osmanlı çekildikten sonra Afrika'da yaptığı zulümler hala ortada, özellikle İngilizler yıllar önce Afrika’ya bir görev için gittiğimizde orada halen nasıl insanların kraliçe korkusundan boşa akıp giden gölleri bile kullanamadıklarını gördük.. Bugün Afrika’yı kobay olarak kullanmak istiyorlar ve korona aşısını Afrika insanı üzerinde denemek istiyorlar, tipik batı zihniyeti… Maalesef  şimdi bütün Afrika ve özellikle Müslümanlar, bize tekrar dönüş yapmaya başladılar ve dünyanın dört bir yöresinden insanlar Osmanlı'nın torunları olarak bizlere dualar ediyorlar.. İnşallah başımızdaki bu virüs belası da gittikten sonra yeni dünya düzeninde tekrar en güzel yerimizde olacağız, tekrar birlik içerisinde tüm dünyanın gıpta ettiği büyük sancağımız ve büyük ülkemiz için “Ne Mutlu Türküm Diyene…” diyerek haykırdığımız gibi bundan sonra da tüm dünyanın hesabını yaparken, baş aktörlerden birinin biz olacağımızı görüyorum.. Avrupa birbirine düşmüş, büyük ülkemiz, İtalya'ya, İspanya'ya Bulgaristan'a yardımlar gönderiyor ve bu durumda bile başka ülkelerin insanını düşünen bir ülke olarak rahatlayınca neler yapabileceğinin hesabını dünya milletleri de görüyorlardır sanırım.. Yazımın başlığındaki sözde soykırım olayına dönecek  olursam reis bu konuda gerekli açıklamayı yaptı ve bu tarihçilerin işi.. Elinizde ne belge varsa çıkarın dedi, bekliyoruz ama biliyorlar ki belgeler ortaya çıkarsa gerçeklerde ortaya çıkacak..  Bu yüzden de gerekli adımları atmıyorlar, bunu dünya biliyor ki bizim atalarımız dinde zorlama yapmamıştır ve bizim dinimizde ırkçılığın yeri yoktur. Bunun en güzel göstergesi olarak peygamberimiz ilk ezanı Bilal-ı Habeşi’ye okutarak, ırkçılığı men etmiş ve siyahın beyaza beyazın da siyaha bir üstünlüğü takvadan başka bir şey değil diye buyurmuşlardır. Bu vesile ile şunu anlayabiliyoruz ki, dünyaya gelen her canlının muhakkak bir görevi vardır ve bunun bilincinde olarak iyi bir insan olarak yaşayıp, sağlık ve mutluluk içerisinde fakir fukara ve düşkün olanlara sahip çıkarak ve yardım ederek iyi insanlardan olmak dileğiyle...

Yazarın Diğer Yazıları