İktidarın ekonomik darboğaz nedeniyle ABD’ye, Çin’e, BAE’ye, İsrail’e yakınlaşmaya çalışması ve Çin’den ‘birkaç milyar dolar bulacağım diye Doğu Türkistan’daki zulmü görmezden gelmesi, 15 Temmuz’un finansörü dedikleri Birleşik Arap Emirlikleri ile anlaşma imzalaması ve kendi ifadeleri olarak belirttikleri çocuk öldürmesini çok iyi bilen İsrail’le de ilişkileri düzeltmenin peşine düşmesi vatandaşlarımızı bir hayli incitti.
Öncelikle birkaç ay önce bizzat sayın Cumhurbaşkanı’nın gönül ister ki İsrail’le ilişkilerimiz eski seviyesine gelsin açıklaması ve sonrasında Türk/Yahudi Toplumu ve İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı üyelerinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde sayın Cumhurbaşkanı’na kutsama duası okumaları, yine sayın Cumhurbaşkanı’nın daha önce İsrail'le anlaşma yapmasından dolayı düşman bellediği BAE ile ilişki kurarak anlaşmalar imzalaması, cumhurbaşkanlığı sözcüsünün İsrail ziyareti ve en sonunda da İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un bu ay Türkiye'ye yapacağı ziyaretin ilan edilmesi, İsrail ile son dönemde yaşanmakta olan yakınlaşmanın ulaştığı noktayı gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler iktidarın, 20 yıldır uygulanan borç/faiz ekonomisinin sonucunda karşılaşılan ekonomik darboğazdan çıkış için, İsrail’le yeniden dost olma ve böylece Biden yönetimi ile buzları eritme politikası uyguladığını göstermektedir.. Birkaç milyar dolar döviz için çalmadık kapı kalmadı.
Peki neden bu hale gelindi? Çünkü israfı ve imtiyazlılara kaynak aktarmayı terk edip, denk bütçeyi gerçekleştirmediler, borçlanma yerine milli kaynak paketleri ile kaynak üretip, üretim, istihdam, ihracat odaklı ekonomi modelini uygulamadılar, dış politikada D-8 organizasyonunun güçlendirilip, D-60 hedefini gerçekleştirmek yerine 20 senedir G-20 ve AB’nin arkasından gittiler.. Bunlar olmadığı için güçlü Türkiye olamıyoruz ve güçlü olamadığımız için de ona buna yakınlaşmaya çalışıyoruz.
Kendim ettim, kendim buldum misali.