Yusuf Salih Arıtürk

LİDERLİK ANLAYIŞI!..

Yusuf Salih Arıtürk

Türkiye’de benimsenen liderlik modelini anlatmadan önce, global manada liderliği incelemekte fayda var.. Lider, basit anlamıyla alışılmış düzende köklü değişiklikler yapabilen, bağlı bulunduğu çevreye veya kuruma eserleri ile yarar sağlayabilen, kararlarını sezgilerine, zekâsına ve bilgisine güvenerek alan, gerektiğinde almış olduğu zorlu kararların arkasında durmasını bilen kişidir.. Lider paylaşımcı olmalıdır ve bilgiyi birçok kanaldan doğru şekilde toplamayı bilmelidir.. Çevresinden aldığı her bilgiyi mantığı çerçevesinde süzmeli, bunların tümünden bir karar meydana getirmeli ve aldığı kararın tüm sorumluluğunu da üzerinde taşımalıdır.

Lider birçok bileşene sahiptir.. Vizyonu, bilgi birikimi, hitabet gücü, kelimelere çok iyi hakim olması onu bulunduğu toplumda ön plana çıkartır... Fakat işte tam da bu noktada hırsları ile hareket etmeyerek ekibi ile birlikte yürümeyi ve onların kararlarına saygı duymayı çok iyi bilmelidir.

Ayrıca elde edilen başarının ekibe, başarısızlığın ise kendine ait olduğunu kabul edebilmelidir.. Böylelikle çevresindeki insanların da saygısını kazanabilir.. Üretmekten, yarışmaktan korkmaz.. Kendi çıkarlarından daha çok, bağlı bulunduğu kamu veya özel kuruluşun çıkarlarını ön planda tutabilmelidir.

Kurumu ve ekibi ile paralel olarak büyüyebileceğini çok iyi bilmelidir.. Ekibine ve kurumuna bu nedenle dört elle sarılmalıdır..  Tüm bu özelliklerin yanında; iyi takım kurabilme, zamanı etkin kullanma, yeniliklere açık olma, olaylara karşı doğru analiz yeteneğine sahip olma, mütevazı olma, iletişime açık olabilme, ben değil, biz olarak hareket etme, çevresine ilham verme, motive etme, güven verme ve fedakâr olma gibi özellikleri de bünyesinde barındırmalıdır.

Tarih kitaplarında adından söz ettiren liderlerin tümü saydığımız modele uygun biçimde yaşamış ve yönetmişlerdir.. Günümüzde ise ülkemizde liderlik anlayışı dünyada benimsendiğinden farklıdır.

Son 40 yıldır ülkemizde siyasal, askeri, kamusal veya özel alanlarda liderlik yapan kişiler; başkalarının fikirlerine önem vermeyip, amaçsız kitleleri peşinden sürüklemeyi ve genel olarak düşük profilli kadroları ile sadece kendilerini ön plana çıkarmayı tercih ettiler.

Bu düşünce yapısı hemen her alanda ülkemizi etkiledi.. Sadece ülke değil, bu modeli ile toplum da işlevsizleşmeye başladı.

Günün sonunda tüm derdini, sevincini, yaşantı biçimini, görüşünü, dini inancını, aile yapısını ve belki de tüm düşünce sistemini olduğu gibi liderine teslim etti.

Yani bir bakıma otokratik liderlerin altında her alanda ezilen toplum robotlaştı, hissizleşti ve çaresizleşti!

Bu durumda olan bir toplum için tabii ki fayda veya zarar düşüncesi ortadan kalktı.. Liderin düşündüğü ve onlar adına uygun gördüğü her şey fayda oldu.. Eleştirdiği, kötülediği ve uğruna savaştığı her şey ise onların zararınaydı.

İşte halkın veya bireylerin bu tam teslimiyet duygusu altında liderler, kendilerini daha üstün ve bilge görmeye devam etti.

İşin sonunda her dediğine tamam denilen, her konuda fikir alışverişi olmadan kararlar veren, ekipsiz çalışmayı ve insanlar ile ilgili olan/olmayan tüm kararları ve yetkiyi kendisinde toplayan liderler de yalnız kaldı.

Bu yalnızlık onları daha da büyük hataların kucağına attı ve böylelikle Türkiye’de 21. yüzyılın son 40 yılının liderleri; dinlememeyi, fikir almamayı, başkasından öğrenmemeyi, ekibi kurmamayı, insanları üst perdeden görmeyi, yalnızlaşmayı, yanlış kararlar vermeyi ve verdiği kararın arkasında durmamayı tercih etti.

Kısacası liderlik kavramının yanlış algılanması ve uygulanması her alanda günümüzde Türkiye’deki en büyük sorunlardan biri haline geldi.

Öyle ki, artık toplum sanki başka örneği yokmuşçasına körü/körüne bu insanlara bağlandı.. Kendi içinden yeni ve gerçek anlamı ile liderlik yapabilecek insanları dahi çıkarmaz oldu.

Yazarın Diğer Yazıları