YAZILI MEDENİYET!..
Duş aldınız, pırıl/pırıl oldunuz, kokunuzu da sıktınız ve çıktınız..
Duş aldınız, pırıl/pırıl oldunuz, kokunuzu da sıktınız ve çıktınız.. Tertemiz mis gibi yürürken, kadının biri çıktı balkona üzerinize masa örtüsü silkeledi!.. Kafanız zeytin kabuğu ve peynir dilimi içinde!. Medeniyetimiz, bu gibi durumlar yaşanmasın diye önlemini almış.. Apartman yönetimi bunu kağıda dökmüş.. Balkondan örtü silkelenmez, çöpler şu ara dışarı çıkarılır, kapı önünde ayakkabı bırakılmaz.. Apartmanda, trafikte, demokraside yazılı.. Dinde yazılı.. Hemen/hemen her şey, hem de Hammurabi'den Kadeş'ten bu yana yazılı.. Medeniyetimiz taşlara, kağıtlara yazılı.. Tüzükler, yönetmelikler, yasalar, anayasalar, uluslararası anlaşmalar, uluslararası sözleşmeler ve aklınıza gelebilecek her şey yazılı..
Paşa gönlünüz öyle istedi diye insanları istediğiniz kadar çalıştıramaz, istediğiniz kadar ücret ödeyemez, çocuk işçi çalıştıramaz, çevreye duyarsız üretim yapamaz, insan ve hayvan haklarına aykırı davranamazsınız.. Beynelmilel çalışma yasaları var.. Evrensel beyannameler var.. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran sözleşmeler var.. Tatlı içecekleri sınırlayan sözleşmeler de kimin ne kadar balık avlayacağını sınırlayan anlaşmalar da var.. Kültürel mirastan su kuşlarına, sulak alanların korunmasından telif haklarına.. İnsanlık, kötülükleri engellemek, zararlıları sınırlamak için yazılmış da yazılmış.. Kimsenin kafasına örtü silkelenmesin diye, insanlık daha da ileri gitsin diye.. Bir de silsile yaratmışlar.. Tüzükler ve yönetmelikler yasalara göre, yasalar Anayasaya göre yapılacak diye.. Uluslararası sözleşmeler ise hepsinin üzerinde..
Ülke olarak ne yapıyoruz son tahlilde.. Bazı sözleşmelerden, mesela İstanbul’dan çıkıyoruz.. Bazı anlaşmalardan mesela Montrö çıkmayı konuşuyoruz.. Sırada ne var, neden çıkılacak bilmiyorum.. Ona/buna kural/kaide tanımazsan toplum içinde yalnızlaşırsın.. Ülkeler de bireyler gibidir.. O sözleşmeden çık, bu anlaşmayı tanıma derken bir de bakmışsınız ki uluslararası toplumda yalnızlaştığınızla kalmışsınız.. Bir tane turisti mumla arar hale gelir, bırakın 2 arabayı 3 televizyonu, 4 kasa domates satacak ülke bulamayız...
Öyleyse zaman hıyar zamanı!.. Öyle bir ülkeyiz ki gündüzleri, saat başı değişiyor gündem.. Gece yarılarımız ise bir başka alem.. Beynelmilel ajanslardan biri muhabirini eğer İskandinav ülkelerinden birine gönderiyorsa, o muhabir, ajans benden gazeteci olmayacağını anladı diye düşünür ve karalar bağlar.. Ama eğer AFP, Reuters, DW, BBC gibi bir kuruluş elemanını Türkiye'ye tayin ediyorsa, o muhabir geleceğin Genel Yayın Müdürü benim diye zil çalar oynar.. Habercilik açısından böyle coşkulu, böyle hareketli başka bir ülke var mıdır acaba yeryüzünde?.. Gündemimiz ışık hızıyla değişiyor.. Pudra şekerine parmak atmadan, kazanana kadar oylama yapılan TBMM’ne bakıyoruz, çantaya atılan Euro balyalarını henüz görmüşken hadi buyur Montrö konusuna oradan ABD Başkanı Biden’a ve ardından Sedat Peker’in videolarına odaklanıyoruz.. Hıyar; İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde okulların kapanıp, habercilik açısından yaprağın bile kıpırdamadığı döneme denir.. Adamlarda hıyar yok, zamanları var.. Bizde hıyar çok, zaman yok!.. Ortalama bir İsveçli'nin ömrü hayatı boyunca görüp/görebileceği kadar skandal, kavga, kaza, facia, tartışma, polemik, kriz, bunalım bizde bir haftada yaşanıyor..
Mesela tam da şu an bu satırları yazdığım sırada sosyal medya platformlarında enflasyonda, işsizlikte ve faizde dünya lideri olduğumuz belirtiliyor bazı haber paylaşımlarında!..
Bakmadan Geçme





