• Haberler
  • ZAFER HAFTASI (26-30 AĞUSTOS) VE ATATÜRK ANEKDOTLARI

ZAFER HAFTASI (26-30 AĞUSTOS) VE ATATÜRK ANEKDOTLARI

Yarın 26 Ağustos.Bilindiği gibi 26-30 Ağustos günlerini kapsayan hafta ülkemizde Zafer Haftası olarak kutlanır.

Yarın 26 Ağustos. Bilindiği gibi 26-30 Ağustos günlerini kapsayan hafta ülkemizde Zafer Haftası olarak kutlanır. Bu haftaya Zafer Haftası denilmesinin bir değil, bir çok sebepleri vardır. Önce,  26-30 Ağustos günleri arasında muhtelif yıllarda gerçekleşen bazı Zaferleri anımsayalım:

*Malazgirt Zaferi (26 Ağustos 1071),

*Afyonun kurtuluşu (27 Ağustos 1922),

*Kosova Zaferi (28 Ağustos 1339),

*Mohaç Zaferi (29 Ağustos 1526),

*Başkomutanlık Meydan Savaşının Zaferle sonuçlanması (30 Ağustos 1922)

Evet, 26-30 Ağustos günlerine denk gelen hafta tarihimiz açısından çok önemli zaferlerin elde edildiği günlerdir.

Zafer Haftası start alırken istedim ki, Cumhuriyetimizin Kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’LE ilgili bir kaç anekdotu okuyucularımla paylaşmayım. Anekdotların önemi, onlardan alınacak derslerle ölçülür. Bakalım, sunacağımız bu anekdotları beğenecek ve alınması gereken dersleri alacak mıyız. İşte anekdotlarımız:

BANA ÇİZMELERİ GİYDİRMESİN

İtalya’nın ünlü diktatörü Benito Amilcare Andrea Mussolini nin Türkiye’den Antalya ve çevresini istemesi üzerine Mustafa Kemal ATATÜRK tarihe malolan şu cümleyi söylemişti:

-Bana Çizmeleri Giydirmesin!

Bir başka rivayete göre de Atatürk “Bu adam bana çizmelerimi giydirecek” şeklinde bir cümle kullanmıştır. Çevresindekilerin bu söz üzerine “aman paşam, şunlara iyi bir ders verelim” demeleri üzerine onlara savaşın ne kadar kötü olduğunu çok iyi bildiğini, sadece hayati bir durumda savaşacağını söylemesiyle

“yurtta sulh cihanda sulh”

ilkesine ne kadar bağlı olduğunu kanıtlamıştır.

“BU MİLLETE HER ŞEYİ ÖĞRETTİM,

UŞAK OLMAYI ÖĞRETEMEDİM!”

Atatürk’ün davet ettiği İngiliz Kralı Türkiye’ye gelir ve Dolmabahçe Sarayında ağırlanır. Sarayı gezdikten sonra teşrifat salonunda otururlar ve sohbete başlarlar. Bu arada, saraydaki görevlilere kahve getirilmesi emredilmiştir.

Kahveleri servis etmek işini, Atatürk’ün Makam Şoförü Siirtli İbrahim Çavuş’a havale ederler. Amma, İbrahim Çavuş, kahveyi servis ederken, kaza ile İngiliz Kralının üzerine döker.

Bunun üzerine Kral sinirli, sinirli yanındakilere söylenir:

-“Ne beceriksiz adam. Yanındakilere disiplin verememiş ülkesini nasıl kurtarmış?"

Kralın sinirlendiğini ve söylendiğini fark eden Atatürk de yanındakilere sormuş:

-"Ne diyor bu kocaoğlan?"

Kralın söylediklerini nakletmişler. Atatürk çok kızmış, demiş ki:

-"Kral Hazretlerine söyleyin, Ben bu millete her şeyi öğrettim sadece uşak olmayı öğretemedim."

“BAŞARAMAZSAK DÖVÜŞE DÖVÜŞE ÖLÜRÜZ!”

Avrupa’nın büyük devletleri Türkiye’yi işgal etmişlerken ve kendi aralarında taksim ederlerken, yurdumuz üzerine manda tasarlayan Amerika, bir yoklama heyeti yollar. Mustafa Kemal, heyeti kabul eder. General Harbord’un başkanlığındaki heyet Sivas’a vardığında Sivas kongresi biteli misak-ı milli çizileli, temsil heyeti kurulalı bir hafta olmuştur.

General Harbord’dan nakleden Lord Kinross anlatıyor;

General Harbord, Mustafa Kemal’e:

-Şimdi ne yapacaksınız? diye sordu.

Konuşmaları sırasında Mustafa Kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tespihle oynamaktaydı. Bu soru üzerine, sinirli bir hareketle tespihin ipliğini koparmıştı. Taneler yere dökülüp dağıldı. Mustafa Kemal eğildi ve taneleri toplamaya başladı. General, sorusunu yineledi. Mustafa Kemal, elleri tanelerde, başını kaldırıp:

-Bu hareketimle, generale cevap vermiş olmuyor muyum? Dağılmış taneleri yeni ve sağlam bir ipliğe dizmek için toplamaktayım.

Harbord bu çeşit bir umudun ne mantığa, ne de askeri olanaklara uygun olmadığını söyledi ve:

-Bir takım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz; şimdi bir de milletin intiharına mı şahit olacağız?

Mustafa Kemal, gözlerini Harbord’un gözlerine dikerek:

-Söylediğiniz doğrudur general, içinde bulunduğumuz durumda yapmak istediğimiz şey, ne askerlik

açısından, ne de başka bir açıdan izah edilemez. Fakat her şeye rağmen yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağız bunu!

Gazi, avucu yukarıya dönük olarak, elini masanın üzerine koymuştu bunları söylerken...

-Ya başaramazsanız?

-Başaramazsak, bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşerek ağır ve -şerefsiz- bir ölüme katlanacak yerde (konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu), atalarımızın çocukları olarak dövüşe dövüşe ölmeyi tercih ederiz.

O sırada masa üzerindeki yumruğu tamamen kapanmıştı.

KİMİN ŞEHRİNİ, KİME VERİYORLAR!

30 Ağustos zaferi sonrası Türk Ordusu sel gibi İzmir’e akıyordu. İzmir deki yabancı konsoloslar, Mustafa Kemal’e İzmir’i teslim etmek için görüşme teklifinde bulunurlar. O bunu duyunca, çok sinirlenir ve yumruğunu masaya vurarak;

-Kimin şehrini kime veriyorlar?

diye bağırır.

YANIMDA PUŞTLAR VE PEZEVENKLER OLMASAYDI

Atatürk’e de her zaman büyük bir sevginin yanında yalakalık yapanlar olmuştur. Bir gün yine birisi Ata’yı överken “Atam sen en iyi yüzücüsün, koşucusun, at binicisin, güreşçisin" falan deyince Atatürk sonunda dayanamaz ve der ki:

-Öyle demeyin, Atatürk büyük adamdı yanındaki puştlar ve pezevenkler olmasa daha büyük işler yapacaktı deyin

“BABASININ ÇANAKKALE’DE NE İŞİ VARMIŞ!”

Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal diğer ülke komutanlarına Dolmabahçe sarayında bir resepsiyon düzenler. Resepsiyona katılan komutan ve başbakanlar hoşça vakit geçirirken yeni yetme bir İngiliz Komutan Atatürk’e dik-dik bakmaktadır. Bunun sebebini merak eden Mustafa Kemal yaverini komutana gönderip:

-Sor bakalım bana niye bu şekilde dik-dik bakıyor? der.

İngiliz komutana giden Atatürk’ün yaveri Paşanın sorusunu komutana iletir ve cevabı aldığı gibi Atatürk’ün yanına gelir, tarihi konuşma gerçekleşir.

Atatürk:

-Sordun mu niçin bana öyle bakıyormuş?

Yaver:

-Sordum Paşam.

-Eee ne dedi?

-Paşam, Çanakkale Savaşında babasını öldürmüşsünüz o yüzden size o şekilde bakıyormuş!

Atatürk:

-O zaman git sor bakalım babasının Çanakkale de ne işi varmış...

“TÜRKİYE NE AMERİKANLAŞACAK, NE DE BATILILAŞACAKTIR, O SADECE ÖZLEŞECEKTİR."

29 Ekim 1930, Cumhuriyet balosu yapılır. Baloya Associated Press muhabiri Miss Dorothy Ring de katılmıştır. Gazi ye şu soruyu sormuş:

-"Türkiye’nin hangi bakımdan Amerikanlaşması düşünülüyor?"

Atatürk bu aptalca soruya şu yanıtı verir:

-"Türkiye bir maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de batılılaşacaktır, o sadece özleşecektir."

AYAKLARININ ÖNÜNE SERİLEN YUNAN BAYRAĞI İÇİN

“ONLAR EZDİYSE DE BEN EZMEM!”

Atatürk İzmir’de Karşıyaka’ya geliyor. Köşkte misafir edilecek ya. Hanımlar dikmiş bir Yunan Bayrağı, mavi-beyaz, haç ve çizgi. Sermişler girişine köşkün, Paşanın ezmesini bekliyor.

Paşa mütevazi, paşa delikanlı:

-“O ezmişse, bir hata yapmış. Ben ezmem, ben ezemem. Yoksa buralarda Türküm diye gezemem!" diyor.

***

İşte, bütün Dünyanın önünde saygıyla eğildiği ve takdir ettiği EBEDİ BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BU!

Bakmadan Geçme